İlim Adamlarımızın Maarife Dair Tespit ve Teklifleri
Mahmut Kaplan
Ülkemizin çözüm bekleyen en önemli meselelerinin başında yer alan maarif, Cumhuriyet’in yüzüncü yılında tartışılmaya devam ediyor. Bu yazıda bazı ilim ve fikir adamlarımızın görüşlerini takdirlerinize sunacağız.
Kırk yılı aşkın maarif camiası içindeyim. On yıl lise öğretmenliği yaptım. Bu süreçte Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşanan baş döndürücü birçok değişikliğe şahit oldum. En çok üzüldüğüm değişikliklerden biri öğretmen yetiştirmede son derece önemli olan Yüksek Öğretmen Okullarının kapatılması oldu. Öğretmenlik hayatım boyunca yüksek öğretmen mezunlarının nasıl öğretmenlik yaptıklarını hayranlıkla izledim. Bu gözde kurumun kapısına niçin kilit vuruldu anlayabilmiş değilim.
İki kez Milli Eğitim Şurâsı’na, hem hazırlık komisyonunda bulundum hem de üye olarak katıldım. Şurâya giderken neler olup bittiğini anlamak için daha önceki kararların yer aldığı kitapları inceledim. Bugün konuştuğumuz, tartıştığımız birçok konunun şurâlarda görüşüldüğünü çok yerinde çözüm teklifleri yapıldığını gördüm. Çok yararlı kararlar alınmasına rağmen bunların pek azının uygulandığını üzülerek müşahede ettim. Eğer ilk şuradan itibaren alınan kararlar uygulansaydı sanırım bugün çok farklı meseleleri tartışıyor olacaktık. Gördüğüm kadarıyla hükümetler hayata geçirmek istedikleri bazı kararları uygulatmak dışında şura kararlarına pek önem vermemişler. Ya da iktidarlar Milli Eğitim’de muktedir olamamışlar. Çünkü 1950’li yıllardan itibaren kısa dönem bazı kesintiler dışında neredeyse aynı anlayışı millet iktidara getirmiş, yetki vermiş ama ne gariptir ki bu yetki maarif konusunda kullanılmamış veya kullanılamamış ki bugün devasa meselelerle uğraşıp duruyoruz.
Dün tartışılan meseleler büyüyerek bugüne gelmiş. Bazı ilim adamlarımızın çözüm tekliflerine bakalım. Önce değerli ilim adamı Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın, Maârifimizin Ana Dâvâları ve Bazı Hâl Çâreleri” kitabından bazı hususları arz edeceğim. Aşağıdaki ifadeler meselenin çıkış noktasını ortaya seriyor. Bir milletin bünyesinde meydana gelen köklü değişikliklerin, özellikle medeniyet değişikliğinin maarif sistemini derinden etkilediğini şöyle izah etmektedir:
“Maârif sistemi, o cemiyetin değişim seyrine sadık kalır ama, onun hakiki ihtiyaçlarının nabzını artık tamamile elinde tutarak inkişaf ettirememektedir. Çünkü bu nevi intikal devrelerinde, eski nizamdan yeniye geçişte, sistemler ve kıymetlerle birlikte ölçüler, normlar gibi her şey değişmekte, bu arada yeni arzu ve ihtiyaçlar meydana çıkmaktadır. Bunların bir kısmı derin ve esaslı ihtiyaçlar olduğu halde büyük bir kısmı zahiri, günlük, modaya tabi geçici ihtiyaçlar olabilir. Bu nevi vaziyetlerde, hakiki kıymetler gibi hakiki ihtiyaçlar artık gözönünde tutulmamaktadır; onun yerine taklit edilmekte olan medeniyetin ve memleketin müesseseleri bir model gibi alınarak sathi ve formel bir şekilde kopye edilmektedir. Burada sathi ve formel kopyadan murat, bir müesseseyi gâye ve fonksiyonlarından tecrit ederek yalnız görülebilen (mesela bina, teşkilât ve buna benzer) kısımlarının iktibas olunmasıdır” (s.16)
Mümtaz Turhan, Cumhuriyet devrinde yapılanların “İki yüz elli senelik bir garplılaşma cehdinin en kesif bir anı” olduğu tespitiyle özetle şöyle değerlendirir:
Yeni kurulan devletin memur ihtiyacını karşılamaya yönelmiş ve beklenen faydayı sağlayamadığı gibi, eşi benzeri olmayan bir taklit ve kopyacılık başını alıp gitmiştir. Halbuki temel mesele bir “medeniyet değiştirme” olayıydı. Sistem memur yetiştirmeye yönelince, ortayı bir “aydın işsizliği” sardı. Buna bir de vakitsiz genel öğretim hastalığı eklenince, meselenin boyutları daha da genişledi. Halbuki genel öğretim, okuma yazma oranının yükselmesi, ilerlemenin sebebi değil bir sonucuydu.
Mümtaz Turhan, İyi bir münevver kadroya sahip olmak için sistemin düzenlenmesini teklif eder. Sistemde ıslahat yapılırken bütün göz önüne alınmalıdır. Zira sistem bir çarkın dişlileri gibi birbirini tamamlayan unsurlardan ibarettir. İyi bir lise öğrenimi yoksa iyi bir üniversite tahsili de olmaz. Aynı şekilde iyi bir lise öğrenimi iyi bir üniversite öğrenimiyle tamamlanmazsa fonksiyonunu icra edemez.
Nurettin Topçu’nun maarifimizin meselelerine bakışı ve tesbitleri Türkiye’nin Maârif Dâvâsı adlı eserinde esaslı bir şekilde teşrih edilmiştir:
“Her devrin siyasî hadiseleri, maârifimizi Batı milletlerinden birinin maârifine esir etti. Bu kültür tabiiyeti, sırasıyla Fransız, Alman ve Amerikan maârif sistemlerini şüphesiz ve tereddütsüz kabul” etme şeklinde olmuştur. (s.26)
Maarifimizin sürekli değişen arayışı sonucu yapılan ıslahatlar yüzeyde kalmış, meselenin künhüne inilmemiş, tedaviden çok uzak kalmıştır. Öğretim kurumlarında “ahlâkî” kültür gerilemiş onun yerini “fen ve teknik kültürü ile doldurmak” hatası işlenmiştir (s.75). Batı taklitçiliği yaratıcı ruhu öldürmüştür. Topçunun teşhislerinden biri de “Harf inkılâbı yüzlerce yıllık milli kültürle bağları kopardıktan sonra dilin değişmesi üniversite gençliğini ortaokul çocuklarının hizasına indirdi” (s.26) meselesidir.
“Öğretimde, keyfiyete değil kemiyete değer verildi. Çok sayıda mektep açmak, diploma dağıtmak yarışı, öğretimi cansız ve kansız bıraktı. Okuyup yazma bilenlerin sayısı artırıldıkça, öğretim değerinden kaybetti. İlim ideali kemiyetçi halk eğitimine feda edildi.” (s.80)
“Anadolu’nun ruhuna ve İslâm’ın idealine aykırı olarak ruh ve ahlâk temellerimizi derinden sarsan Amerikan maârifi şimdi bu memlekette yabancı asıldan olanların hummalı gayretleri ile vatana sokulmakta ve yurdun münevverleri tarafından minnetle devşirilmektedir. Büyük halk kütlesi tarafından pratik değeri anlaşılan bu yeni maârif sistemi ruhçuluk idealine memleketimizde son vererek bu vatanı yakın gelecekte kör ve ağır makinenin vatanı yapmak azmindedir.”(s.25)
Abdullah Nişancı, Milli Eğitim’in her kademesinde çalışan ve müsteşarlık makamına kadar yükselen icraatın içinden bir eğitimci bürokrat olarak maârifin temel meselesine dair şu tespitlerde bulunmaktadır:
“Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de, eğitim alanında yer alan millî eğitim kurumları, önceden rasyonel bir surette planlanmış ve sonra da metodik olarak geliştirilip gerçekleştirilmiş değildir” (s.13)
“An’anevî toplumda düzeni kuran ve koruyan hukuk, ahlâk ve din kaideleri vardır… İnsan toplulukları içinde fevkalade önem taşıyan millî birlik ve bütünlüğün koruyucusu olan din ve ahlâk kaidelerinin büyük ölçüde zayıflatılması, örf ve âdetlerin giderek unutulmaya çalışılması ve hukuk kaidelerine olan bağlılığın ve saygının zayıflatılması hususlar, eğitimin başarısızlığa düşmesinin sebepleri arasında yer almaktadır. Başarısız bir eğitimin faturasını da, hem sebep hem de sonuç olarak, toplum ödemektedir.” (s.13)
Batı taklitçiliğinin eğitimdeki tahribatını şu sözlerle ifade eder:
“İlköğretim, ortaöğretim ve hatta yüksek öğretimde başlatılan bu uygulamalar, bünyenin kabul etmediği bir organ naklinin insanda meydana getirdiği tesiri toplumda da meydana getirmiş ve eğitimimizde büyük karışıklıklar doğurmuştur.” (s.14)
Prof. Dr. Emin Bilgiç, önemli bir bilim adamı ve devletin en üst makamlarında görev almış bir düşünce adamıdır. Bilgiç, Maârif Davamız” adlı eserinde farklı zamanlarda yazdığı makaleleri bir araya getirmiştir. Bu eserdeki bazı tespitleri şöyledir:
“Önceleri batılılaşma’yı yarım yamalak bir şekil meselesi olarak aldık ve uzun zaman çifte eğitim ve öğretim sistemi tatbik ettik; sonraları ise, merkez teşkilatından ve üniversitelerden başlayarak köy enstitüleri, diğer meslekî ve orta öğretim hareketleriyle bütün maârif ordusunun politikaya itilmesine ve menfi isitkametlerde ideolojik hastalıklara müptelâ ve onlarla mâlul idare ve kadroların eline ve emrine geçirilmesine gafilâne bir teslimiyetle göz yumduk.” (s.15)
“Bizim devlet-hükûmet hizmetinde ve bu meyanda maârif meselelerinde, belirtegeldiğimiz üzere en büyük zaaf ve kusurlarımızdan birisi de, şu veya bu şekilde iktidara gelen ekibin kendisinin gelişine kadar o konuda hiçbir şey yapılmamışçasına, mevcutları bir yana itip, en iyiyi kendilerinin bildiği zehabı ile her mevzua yeniden girişmeye kalkışmalarıdır” (s.16)
Bu dört ilim ve fikir adamının maârifimizin esas meselelerine bakışlarında ciddi bir benzerlik bulunduğu, hastalığın kaynağını teşhiste birleştikleri görülmektedir. Meseleyi teşhiste birleşen bu fikir adamlarının çözüm yolundaki tekliflerini de sunacağız.