Türkiye’nin Bilimsel Potansiyeli ve Ahmet Yüksel Özemre
Birçok olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin hayli yüksek bir bilimsel ve teknolojik potansiyeli var. Ancak bunların yorumunu ve davasını yapabilen bilim adamı ve düşünürlerimizin sayısı nerdeyse bir elin parmağını geçmiyor ülkemizde. Türkiye’de üniversitelerin problemlerini, kalkınma ve buluşla ilgili sorunlarını dert edinen bilim adamlarımızdan birisi merhum Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre idi.
Ahmet Yüksel Özemre bilimle kalkınma eğitimle kalkınma ve buluş ve icad konusundaki yetersizliklerinde; stratejisizlik -bilim ve araştırma politikasızlığıüniversitelerin içe kapanıklığını konularında gerçekçi tahlillerde bulunuyor ve çözüm paketleri sunuyordu.
Özemre hoca şimdi aşağıya alacağımız hususları eski hükümetler döneminde yazmıştı. İlginçtir ki yanlış bakış ve yanılgılı düşünceler büyük ölçüde halen devam ediyor. Bu tesbit ve çözüm önerileri hala geçerliliğini koruyor.
Rahmetli Menderes ve Özal dönemlerinde olduğu gibi, ülkemiz yine “bilimsiz ve icadsız” (taklide ve kopyaya dayanan) kalkınma çabalarını büyük ölçüde sürdürüyor. Temennimiz ülkenin önünü bilimle açacak kadroların yetişmesi, taklitci kalkınma ve kopyacı endüstri yerine ARGE ve inovasyona dayalı kalkınma devrinin başlamasıdır.
Her şeyden önce gençlerimizin eziklik ve komplekslerden kurtulması için kendi medeniyetimizin sesi olan eğitim yapısı ile buluşmaya ve kimlik kazanmaya ihtiyacı var.
Özemre hoca “Türkiye’nin bilimsel ve teknolojik potansiyelinin gerçek anlamda pekçok çeşitli teknolojik transferini ve teknolojik yenileştirmeyi gerçekleştirebilecek kapasitede” olduğunu yıllar önce söylemiş ve üniversitedeki asli sorunlara değinmişti.
İşte Türkiyenin bu müthiş potansiyelidir ki, bilim ve araştırma olmadan Türkiye kalkınabiliyor. Ama dikkat edelim ki bu gerçek bir kalkınma değildir. Bilimin uygulamaya dönüşmesi bakımından (patent, inovasyon ve buluş) hayli gerilerde olduğumuz, buluşa ve ARGE’ye dayalı ekonomiye henüz geçmediğimiz unutulmamalıdır. Bunun en büyük bir engelinin bilimsel potansiyelin halka/sanayiye aktarılmasını engelleyen mevcut YÖK yasası olduğu hatırda kalmalıdır.
Özemre hoca “mevcut kapasiteyi neden harekete geçiremiyoruz” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Hükûmetlerin:
1) bilim adamlarına karşı duymakta oldukları aşırı kuşku ve güvensizlik,
2) bilim ve teknolojide ülkenin ihtiyacını plânlamaktaki aczleri,
3) teknoloji transferi ve teknolojik yenileştirilme hakkındaki cehâletleri ve kavram kargaşaları,
4) parayı bastırınca teknoloji transferi ve yenileştirmesi satın alabildikleri husûsundaki kuruntuları dolayısıyla bu potansiyel de ve bu potansiyelin olağanüstü önemi de idrâk edilmemiştir ve edilmemektedir de.
Özemre hoca, Türkiye’de bilim ve teknoloji potansiyelinin en büyük handikapını bu konuda bilinçli bir siyâsî irâde desteğinden mahrum oluşa bağlar.
Özemre hoca, Türkiye’deki bilim ve teknoloji potansiyelinin” hiç kuvveden fiile çıkmış örnekler var mıdır” sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
“Gâyet tabiî ki var! Ama basınımızın önemli bir bölümünün gıdâsı yalnızca dedikodu, saldırı ve kepâzelikdir. Onun için Türkiye’nin bilim ve teknoloji alanındaki başarıları Basın’ın ilgisini pek çekmez. Bunlar ancak ehli tarafından bilinen olaylar olarak kalırlar. Meselâ rahmetli Prof. Dr. Fezâ Gürsey’in iki defa Nobel Fizik Ödülüne aday gösterilmiş olması da, Prof. Dr. Yalçın Koç’un fiziğin epistemolojisini 30 yıl kösteklemiş ve âdetâ îmânî bir umde mertebesine yüceltilmiş olan “Bell Teoremleri”nin ve Winger Teoremi”nin evrensel olmadıklarının ispatı da Basında yankı bulmamıştır. Kezâ Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun Cezâyir’e yapmış olduğu iki teknoloji transferinden de Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirdiği “Nükleer Yakıt Pilot Tesisi”nden de hiç bahsedilmemiştir. Özel sektörde geliştirilen ve bütün ülkelerin peşinde koştukları hassas invertörlerden de söz edilmemiştir. Bunlar sâdece birkaç örnektir.
Türkiye’de teknolojik innovasyon için de bilim ve teknoloji geliştirmek için de küçümsenemeyecek bir potansiyel vardır.
Fakat bu potansiyel:
1) Bunu Türkiye’nin geleceği açısından sürekli işleyecek düşünürlerden ve filozoflardan, kezâ
2) buna bilinçle sâhip çıkıp gündemde tutacak ve en önemlisi de bunu kanalize edecek çapta şuurlu: (i) bir Basın’dan, (ii) Devlet erkânından ve (iii) bir siyâsî irâdeden yoksundur.” “Bilimsel ve teknolojik gelişme mutlaka akılcı, istikrarlı uygun bilim politikaları ve icâbında her türlü fedâkârlığı göz önüne alan uygun stratejilerle mümkündür. Eğer siyâsî bir irâdeye dayanmıyorsa, bilimsel ve teknolojik gelişme aslā mümkün değildir.”
Özemre hoca, Türkiye’nin bilim ve teknoloji açısından durumunu şu şekilde özetlemişti:
”Bir kere Türkiye bugün, Devlet erkânının bütün vüs’atiyle idrâk edemediği ve bu yüzden de değerlendiremediği, büyük fakat maalesef âtıl bir bilimsel ve teknolojik potansiyele sâhiptir.
Bu bilimsel ve teknolojik potansiyelin atâletinin sebeplerine gelince bunları da birkaç kalem hâlinde takdîm etmek mümkündür.
Bu atâlet:
– Siyâsî irâde eksikliğinden,
– Hükûmetlerin tutarlı bir bilim ve teknoloji politikası üretmekte yetersiz olmalarından,
– Devlet erkânının bilim adamlarına soğuk ve bîgâne davranmalarından,
– Bilim adamlarının bugünkü statüsünün gençlerin böyle bir mesleğe imrenmelerini sağlayacak niteliklere sâhip olmamasından,
– Devletin bilimsel ve teknolojik araştırmaları izleyip koordine edecek bir örgüte sâhip olmamasından,
– Millî araştırma merkezlerinin sayısının azlığından,
– Devletin millî araştırma merkezlerini yalnız mâlî değil bilimsel yönden de denetleyecek bir sistem geliştirememiş olmasından,
– Devletin bilimsel ve teknolojik araştırmaları ödüllendirecek genel bir sistemi olmamasından,
– YÖK’ün kaygısının bilim adamı yetiştirmeğe değil, sulandırılmış profesörlüklerle üniversitelerin öğretim üyesi açığını kapamağa yönelik olmasından,
– Profesör olmanın kolaylaşmasına paralel olarak doktora tezlerinin de kalitesizleşmesinden, Üniversitede ihdâs ettirilen emir-komuta zincirinin üniversite ve bilim ahlâkına sekte vurmuş olmasından,
– Statüsü sürekli değiştirilen üniversitelerin istikrarının kalmayışından,
– Millî araştırma kurumlarının üst düzey yöneticilerinin sıksık değiştirilerek bu kurumların sürekli istikrarsızlığa mahkûm edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre Türkiye’nin bilim ve teknoloji alanında varlık gösterebilmesi için alınması gereken önlemlerin ve yapılması gereken ıslahatın ana hatlarını açıklıyor ve bu durumun nasıl düzeltilebileceğinin altını çiziyor:
“Türkiye’nin bilim ve teknoloji potansiyelinin arttırılması ve verimli kılınması için alınması gerekli önlemler:
1) kaynak ihdâsı, ve
2) mevzuat yönlerinden ele almak uygun olacaktır.
Kaynak ihdâsı yönünden:
1) Orta öğretimde klâsik liseler yerine artık süratle ve yaygın bir biçimde meslek okulları açılmalıdır; 2) üniversite sistemi ise mutlaka ıslah edilmelidir.
Bu arada devlet erkânı da:
1) millî birkaç araştırma merkezi ve alt yapısı zayıf üniversiteler kurmakla bilim ve teknolojinin ülkeye yararlı faaliyetlerde bulunması için bütün gerekenin yapılmış olduğu kuruntusundan kendisini kurtarmalı;
2) sürekli diri tutulan siyâsî bir irâdeyle teşvik, koordine ve kontrol edilmeksizin ülke yararına bilimsel ve teknolojik bir gelişmenin mümkün olmadığını, ve
3) millî araştırma kurumlarının ve merkezlerinin üst düzey yöneticilerinin sık sık değiştirilmesiyle de bu kurum ve kuruluşları istikrarsız kılındığını ve bunun da ülkeye yalnızca zarar verdiğini artık idrâk etmelidir.
Bu idrâk ile
1) millî bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek;
2) bunların önceliklerini tesbit etmek;
3) bu önceliklere göre güdümlü projeler yaptırtmak;
4) ihtiyaca göre yeni araştırma merkezleri kurmak,
5) bilimsel ve teknolojik araştırmaları teşvik, koordine ve kontrol etmek, ödüllendirmek;
6) bilimsel ve teknolojik konularla ilgili enformasyon toplayıp ülkenin yararına değerlendirmek ana hedefler olmalı, ve
7) bütün bu faaliyetler için kaynaklar ihdas etmek üzere, bilim ve teknoloji bakımından gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde bulunduğu gibi, mutlakā ve mutlakā bir “Bilim ve Teknoloji Bakanlığı” kurulmalıdır.”
Devletimizin yapabileceği en iyi, uzun vâdede de sürekli ve en verimli yatırımın bilime ve teknolojiye yapılan yatırım olduğu âşikâr. Aşikar bir şey daha varki oda siyâsîlerimiz ve bürokratlarımızın hatta basınımız ve aydınlarımızın da büyük ekseriyetle bu gerçeği henüz idrak mevkiine çıkamamış olmasıdır. Bu yüzden geçmişte bir bakanımız “bu ülke Müslüman bir ülke. Biz icat yapamayız, buluş yapamayız” sözünü sarfedebiliyor.
Evet çağımızda güç ve kuvvet bilimin elindedir. Türkiye’yi nisbeten kısa bir sürede Dünya’nın en güçlü devletlerinden biri yapılmasının yolu bilimi iktidar ve öncü konuma çıkarmaktan geçmektedir. Ümit ve temenni ediyoruz ki Devlet erkânımız ile diğer siyâsîlerimiz Türkiye’nin bilimsel ve teknolojik potansiyelini bir ân önce idrâk ederek gerekli önlemleri almaya başlarlar. Üniversiteleri toplumdan koparan ve tek tipleştiren YÖK yasasını değiştirmekle işe başlarlar.
*Ahmet Yüksel Özemre Kimdir?
Ahmed Yüksel Özemre, 1935’de Üsküdar’da doğdu. 1954 yılında Galatasaray Lisesi’nden, 1957’de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Bölümü’nden ve 1958’de de Fransa Nükleer Bilimler ve Teknoloji Millî Enstitüsü’nden mezun oldu.
Türkiye’nin ilk Atom Mühendisi olarak bilinir. 1969 yılında profesör olan Özemre İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Teorik Fizik Kürsüsü ve Matematiksel Fizik Anabilim Dalı başkanlıklarını 11 yıl yürüttükten sonra 1984’de emekli oldu.
Ayrıca Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Bilim Kurulu Üyesi, TÜBİTAK Marmara Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Merkezi kurucu kurul üyesi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Danışmanı ve Nükleer Santral Proje Koordinatörü gibi görevlerin yanı sıra Türkiye’yi NATO Bilim Komitesi’nde, OECD Nükleer Enerji Ajansı Yönetim Kurulu’nda, CERN (Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi) Konseyi’nde ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı nezdinde de yıllarca temsil etmiştir.
1998-2000 arasında Türkiye Elektrik Üretim Ve İletim A.Ş. nin Genel Müdürü’nün “Akkuyu Nükleer Santral İhâlesi” konusunda danışmanı olarak çalıştı.
Pozitif, sosyal ve dinî ilimler konularında 400 kadar makale ve raporu bulunan Prof. Özemre’nin defalarca yeniden basılmış olan 12 cildlik ders kitabı yanında 40 cild kadar da genel kültür meselelerine ait kitapları ve tercümeleri vardır.
Yazar: Prof. Dr. Osman Çakmak